31 Aralık 2012 Pazartesi

Seni hep sevdim 2012

 

      Sevgili 2012;
      Yeni tanıştığım insanlara ağız alışkanlığı olduğundan ayrılırken ''memnun oldum'' derim. Her seferinde memnun olur muyum? Hayır, ama derim... Ancak seninkine ağız alışkanlığı dersem ayıp etmiş olurum. Tanıştığımız ilk günden bu güne kadar bir değerlendirme yaptığımda daha iyi, daha bonkör, daha sevecen yıllara sahip oldum. Tamam daha kötüleri de vardı. Ama sana ait kötü anılarım da bile bazı şeylerin köklerinin ne kadar derine inebildiğini fark etmeme neden oldun. Düştüğümde daha kolay kalkabildiğimi, ceplerimdeki fazlalıkları, içimdeki eksikleri, her şeyi daha iyi görmeme neden oldun. Sanırım beni biraz daha büyüttün. Küçük küçük sürprizlerini de unutmuş değilim. Genele baktığımda seni tanıdığıma memnunum. İleride sana ait anlatacak çok anı yaptım. Çoğunu da gülümseyerek hatırlıyorum sana yazarken bile. Unutulmayacak senelerin arasına girdin haberin olsun:)
    
    Biraz bencil bir yapıya sahip olduğumu söylemek isterim. Beni seveni severim. O yüzden seninle paylaştığımız bu 365 gün içinde beni sevdiğin için teşekkürler.
    
    Herkesin senden beklediği dünya barışını beceremesen de, sevgi pıtırcıkları ile dolu bir dünya olamasak da ve çocukların gözünün yaşını dindiremesen de, benim şahsi beklentilerimde yüzde yetmişi geçtin, kendi adıma takdir ediyorum. Zira beklentileri  çok değişken olan bir kişiliğim.  

     Bir de nerenden uydurduğunu bilemediğim bir Foton çıkardın başımıza. Söyle yeni gelene kuşak muşak çıkartmasın başımıza insanlar madara oluyorlar. Ben Süperman misali süzülürüm diye diktirdiğim pelerinle kaldım ama bir çok insan dünya neslini kurtarmak için gittikleri yerden, mor şirinler olarak döndüler. Artık 2013 ne kadar düzeltir onları bilemiyorum.

     Sonuç olarak iyiydin. Ellerine sağlık güzel bir yıl oldu. Giderken bir kar atıştırsaydın çok iyi olurdu ama neyse.

    Ayrılmamıza saatler kala benim söyleyeceklerim bunlar. Senin de söylemek istediğin bir şeyler varsa ya şimdi söyle ya da sonsuza kadar zaten susacaksın...

17 Aralık 2012 Pazartesi

Issız bir adaya düşmezsiniz ama Onkoloji'ye her an...



      Tipik bir anne de, atipik bir tümörle başlayan ve 4 aydır süren bir  tedavi sürecine girdik. Biz şanslı durumdayız ama, herkesin şanslı olmadığı bir hastane katında günlerimizi geçiriyoruz. Çocukken ıssız bir adaya düşersek yanımıza ne alacağımızı çok düşündük, ama burayı hiç hayal bile etmemiştik. Hiç düşünen oldu mu acaba?
     
    Bir gün tıklım tıklım bir Onkoloji servisine düşerseniz, yanınıza alacağınız 3 şey ne olur?

   1. Doktor; Güvendiğiniz doktorun Onkolog olması şart değil, hayatını eline bırakacak kadar güvendiğiniz bir doktor olsun yeter. Çünkü öğrendiğiniz anda bütün algılar sıfırlanıyor. Çünkü hayatla bağlantın yarın kopacak gibi hissediyorsun. Çünkü doktora mı gitmeli, ot mu kaynatmalı, hatim mi indirmeli arasında, kafası kopuk tavuk gibi koşturuyorsun.Çünkü herkes sizi oradan oraya yollarken, siz daha acı ile telaşın arasında bocalarken, hem efor hem zaman kaybetmemek için güveneceğiniz bir doktor olmalı. Her teşhis ve tedavide en önemlisi doktor. Biz sadece böyle bir unsurdan dolayı bile başlarken 1/0 önce başladık. Sonrasında  sen o güvendiğin doktora ya da nereye yolluyorsa bırakıyorsun kendini ve sürecin başlıyor.

   2. Bunu daha önce yaşamış hasta ve hasta yakını; Doktorların işi tedavi ama bunun birde hayatın içindeki zorlukları var. Bunları en iyi doktor bile size uzun uzun, detaylı anlatmaz, anlatamaz. İsteseler bile buna vakitleri yok. Bunun için etrafımızda o kadar çok hasta var ki maalesef. Benimde anneleri hasta olan iki arkadaşımdan aldığım hastane çantası, haftalarca bile düşünsem aklıma gelmeyecek şeylerle doluydu. Maskeden, dosyalara, acil yazılacak notluktan, dezenfektanlara kadar. Ve Didom (Dida Kaymaz)  Meydan Laorusse ve  Google neyse  Dido'cum öyleydi, benim ve binlerce kişi için.   Hastanız varsa ya da hastaysanız internet ortamından bulun ve yazın ona ve Kansersiz Yaşam Derneği'ne. Sizinde bir feneriniz olsun.

   3.Bilmemek; Bu hastalıkta hiç bir şeyden haberi olmayanların olanlara oranla hayatları daha güzel geçiyor. Tabi hastalığın buna izin verdiği durumlarda ama aylardır görüyorum, bilmeyenler daha umutlu, daha dirençli, daha tedaviye açık. Gelen gidene bile söylemeyin. İnsanların suratlarında ki o ifade bazen bütün ilaçların heba olmasına bile neden olabiliyor. Sevdiğiniz birine yardım edecekseniz acıyarak değil, severek bakın.Hayat bir oyunsa, işte size en iyi rolünüzü oynama fırsatı veriliyor, sonunda Oscar gelmiyor ama yatağa yattığında ki huzur hepsine bedel oluyor.

   Bunlar hastalar için yanınıza alacağınız 3 şey.  Bir küçük notta hasta ile beraber bu süreci geçirecekler için. 
   Onlar için tek bir şey gerekli. Öğrendikleri andan itibaren ellerini üzerinden çekmeyen, çayı, kahveyi bahane edip tam düşerken yanında mantar gibi biten, sizden habersiz bu süreç için maddi, manevi kendilerince planlar yapan, bir an bile yalnız olduğunu hissettirmeyen, hayatınızı kolaylaştırmak için kendince zorluklara  katlanan, uçurumun yanında durduğunda, renk renk köprüler inşa edebilen dostlar...
   Şunu da belirtmem lazım, son yazdığım notun hastaya ve tedaviye  hiç bir faydası olmuyor ama onun yanındaki kendini Arşimet gibi hissediyor ''bana bir dayanak gösterin, dünyayı yerinden oynatayım''.