31 Temmuz 2011 Pazar

Babama...



      Anneler ve kızlar, babalar ve oğullar, anneler ve oğullar bir tarafa babalar ve kızları ayrı tutuyorum her zaman. Belki benden belki babamdan dolayı bilmiyorum, ama her babanın, kızının ilk kahramanı olduğuna inananlardanım ben. Benim kahramanın da babamdı.
      Küçükken nedendir bilmem arkadaşlarımdan özenip ''babiş'' dediğimde; ''İstersen sana küçük bir köpek alalım'' diye o yaşta ince ince sınırlarını çizen, Çerkezliğinden dolayı hiç doya doya sarılamadığım ama gözüyle, gönlüyle sevebilen bir adamdı benim babam. Biz küçükken ya da gençken dünya gündeminin bizden  önemli olduğunu düşünerek yemek masasında çıt çıkarmadan haberleri dinleten adamdı benim babam. Dünyanın en anlayışlı babası değildi belki ama sabah karanlığında çıktığı balıktan, balık boyları küçük diye tuttuğu balıkları denize bırakıp dönecek kadar duyarlı bir adamdı benim babam. Koca bir ağaçtı benim babam, iki küçük kızını 40 sene her türlü yüküyle taşıyabilen koruyabilen. Tercihlerimizi kabullenmese de saygı duyan, duyulması gerektiğini hissettiren bir adamdı benim babam. Sesinin tonunu hiç yükseltmeyen, sessizliğinde fırtınalar koparan bir adamdı benim babam. Yoktan kendi kendine yapan, yaptıklarını her 3 ayda bir doğum günüm diyerek boğaza karşı uzun rakı masaları kurarak paylaşan bir adamdı benim babam. Çoğalmayı beklemeden olanı paylaşmanın güzelliğini öldükten sonra bile hatırlatarak yaşatan  bir adamdı benim babam. Beşiktaş Süslü Karakol delikanlısı, su işlerinde çalışan memur Sadık Bey'in oğlu, artık hiç kimsede görmediğim arka cebinde yurt dışından özel topladığı ütülü mis gibi kumaş mendilleri olmadan kapıdan çıkmayan , yemek masasında kağıt peçeteyi yemeğe ve kendine saygısızlık addeden bir adamdı benim babam. Son 3 gününde hastalığından dolayı beni tanımayan ama ''Gençken seni üzdüm baba affet'' dediğimde bilinçsiz olduğu halde elini başıma koyup beni öpen bir adamdı benim babam. ''Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un'' şarkısında ona kadeh kaldırdığımda mutlu olduğunu düşündürten bir adam benim babam. Artık yok, ben de keşkelerimle kaldım.
          Bazı ağaçlar uzaktan insana benzer, bazı insanlar yakından bir ağaca. Kendi olmasa da hala gölgesini üzerimizde hissettiren koca bir ağaç benim babam...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Sayfiyenin 3 bilinmeyenli havuz problemi...

     
      Sayfiye artık kullanılmayan ama bana hep sempatik gelen bir kelime olmuştur. Sayfiye denince aklımda hep arabanın içinde tıkılmış aile fertleri ve evde kullanılmadığı için sayfiyeye gitmeye hak kazanmış eşyalar canlanıyor. Çocukken yolda gördüğüm manzara hep buydu sanırım ondan. Okulların kapanmasıyla ben de çocukları ve annemi kaptığım gibi kendimi Narlı sayfiyesine attım. Eski komşularla kucaklaşmalar, çocukları sıkıştırıp ''Ay ne kadar büyümüşler, ama sen hep aynısın valla"lar, yeni gelenlerin kimlerden olduğu kapı önü fısıldamaları, balkondan balkona hoşgeldin karşılamaları, hafif küf kokusu için havalandirma calışmaları vs..vs.. Hepsi sayfiyenin ritüelinde olanlar. Yapmazsan olmaz...
      Eskiden çook eskiden şarkıdaki gibi henüz kimseler ölmemişken, denizin içinde sadece balıkların olduğu zamanlarda biz hemen mayolarımızı giyer denize koşardık. Ancak zaman, kumun ayağını gıdıklayarak karşılamasından uzak betona basarak yüzme zamanı. Suni küçük gölcükler, sevgili havuzlar... Deniz gibi değil havuz, doğuştan kendine ait problemleri var matematik kitaplarına bile konu olan. Her sene olduğu gibi bu sene de en büyük havuz problemleriyle başbaşayız. İşte bu seneki problemlerimiz;
     1. "4 ile 7 yaş arası sürü halindeki bir grup çocuk çığlıklar atmadan nasıl havuzda eğlendirilir"in hiç bilinmeyen denklemi.
    2. "Ay vallahi başım tuttu" diyen komşu teyzeleri sakinleştirme formülü.
    3. "12:00 havuzdan çıkar 17:00 girersem sonra Ecelerle kaçta parka gidebilirim?" in 3'lü permütasyonu.
    4. "Çocuğum su sıçratmadan atlayamıyor musunuz, yüzemiyor musunuz?" sorusunun 2 bilinmeyenli denklemi.
    5. "Bu sene biraz kilo aldım sabahları yürüsek mi?" nin çözümsüz durumu vs...
    Bu liste uzar gider... Tıpkı her yaz senden gidenle ilgilenmeyip, sana gelen mangal dumanına çare araman gibi.
     Sayfiye ve havuz... Çoklu bilinmeyen denklemlerin en güzeli.