28 Mart 2013 Perşembe

Bize mutluluğun yolları, çocuklara yalanlar...



 
     Dün gece yemek sofrasında oğlum makarnasından bir çatal aldı ve beğenmedi. Kimin yaptığını sordu anneannesinin yaptığını söylediğim sırada, mutfakta olan annem girdi içeri ve oğlum anneme makarnanın çok güzel olduğunu söyledi.

-neden makarnayı beğendiğini söyledin?
-anneannem üzülmesin diye.
-ama beğenmedin.
-ama anne o yaşlı, sonra üzülür.
-yalan söylediğini anlarsa da  senin söylediğin hiç bir şeye inanmaz artık.
-mutlu olsun istedim.
   
      İşte konu buydu ''mutlu olsun istedim''. Daha 7 yaşında başkasını mutlu etmek için yalan söylüyor, başkasını mutlu etmek zorunda hissediyor.
      Oğlum bilek güreşinde herkesi yeniyor, ben hariç. Daha hiç yeniliyor gibi yapmadım, herkesin ''yazık çocuğu üzme'' demelerine rağmen. Hayatta her şeyi başaracaksın diye bir kural yok. Burada mutlu olamıyorsa ya hiç bir zaman olamayacak ya da daha zamanı gelmedi, zamanı gelene kadar mutlu olmayı başka yerden öğrenecek.
      Neden böyle davranıyorum? Çünkü eskiden yaptığım hatayı, şimdi oğlumun yapmaması için onu bu yönde şekillendirmeye çalışıyorum. Kimseyi mutlu etmek zorunda değil. İlk zamanlar keyifli gelen, sonradan bir misyona dönüşen o ağırlığı taşımasın omuzlarında. Onun mutlu olmasından mutlu olacak insanlar olsun etrafında, o da mutlu olduklarında mutlu olacağı insanları seçsin.
      Mutlu olmasını istediği kişilere kapılar hazırlasın, pencereler boyasın duvarlarına. Kitaplar hediye etsin, her sayfası uzun yollara açılan, dönüşlerinde cepleri hep dolu olacak olan.  Ama bıraksın zamanı geldiğinde kendileri açsınlar kapılarını, pencerelerini. Sonra onların mutluluğunu paylaşsın doya doya. Çünkü yormayan, sıkmayan, yalan söylemek zorunda bırakmayan bir şey mutluluk. Bunu bilmeli çocuklarımız, daha bir çok şeyi bilmeleri gerektiğin gibi;
 
    Büyüklerini mutlu etmekle, yalan söylemek arasındaki farkı bilmeleri gibi.
    Beğenmemekle, emeğe değer vermek arasında ki farkı bilmeleri gibi.
    Hayatını paylaştığı insanları sevmekle, mutluluğundan sorumlu olmadıklarını bilmeleri gibi.

    Yoksa bir tabak makarna ile başlayan döngünün getirisinde bize mutluluğun yolları, onlara sonu gelmez yalanlar...

17 Mart 2013 Pazar

Geçmişe yeşil ışık yakın...



       

       Doğumun bir neticesidir ölüm yani doğduğumuz için ölüyoruz tıpkı, bugünün neticesi geçmiş olduğu gibi. En doğal, en gerçek, en olması gerekendir. Ama insanız, benciliz, egolarımız var ve istemeyiz sevdiklerimizin ölmesini, ya da kötünün olmasını, güzelin hemen geçmesini. En çok kayıpların arkasından yaşarız gelecek günün huzursuzluğunu. Nedeni bellidir aslında ama çaresizdir düşünceler. Allahın en büyük lutfunun unutmak olduğunu bilmeden, sonzsuza kadar yaşanacak sandığımız acılara hazırlarız kendimizi.
       Hayatın bir akışı var, sen ne kadar uzun süre akıntıya karşı yüzsende, eline geçen tek şey et kesmiş kolların olur. (Tecrübeyle sabitlenmiştir.) O akmalı, yeni sular gelmeli ve temizlenmelisin. Temizlenmekten ve yeniden korktuğumuz için eskiye geçmişe sığınıyoruz. Adı üstünde geçmiş.
       
        Ama biz izin vermediğimiz için, geçmek bilmeyen bir geçmişe sahip oluyoruz.
       
       Ben kendi adıma, geçmişimde olanları rengarenk bir balonun ucuna bağladım ve uçurdum. Zor olanları, uzaktakilerini, kızdıklarım,köklerimi, üzüldüklerimi,hatalarımı hepsini bağladım ve uçurdum. Onları da benden kurtardım bir nevi ve ait oldukları yere geçmişe gitmelerine izin verdim. Artık sadece beni ben yapan küçük izler olarak duracaklar kalbimde.
       
       Bunu yaptığımızda, hayatımızı birden değiştiren büyük bir mucize olmuyor ama arkaya bakmadan yürüdüğümüz için sahip olduğumuz ya da önümüzde duran mucizeleri görebiliyoruz.
        
       Yetmez mi...?

8 Mart 2013 Cuma

Dünya kadınlar günü diye bir şey yok oğlum...



      Dünya kadınlar günü diye bir günü öğretmek niyetinde değilim oğluma. Anneler gününde de aynısını yaptım, diğer başkaları tarafından seçilmiş günlerde de. Yarın öbür gün büyüdüğünde hayatında (iş,aşk,sosyal) olacak kadına özel olduğunu ya da sevdiğini göstermek için 364 gün bekleyecek kadar salak olmasını istemiyorum. Hiç söylemesin daha iyi. Her eşitlik konusu açıldığında, kadın şoförle ilgili bir anı anlatacaksa, eşitliği ayakta işemekle sınırlandıracaksa,''ama benim annem'' diye kıyaslamalar girecekse hiç kutlamasın kadınlar gününü. Sosyal paylaşım sitesine bir papatya resmi koymak kadar basit ve sığ kutlanan bir günü bilse ne olur bilmese ne olur.
     Şayet bilecekse, kadının ondan farklı yaratıldığını bilsin. Kadınları anlaması gerekmediğini, kadınlarında erkekleri anlaması gerekmediğini bilsin. Sokakta öpüştüğü için değil, dayak yediği için tepkisini göstermeyi bilsin. Bir erkeğin yapabildiği her şeyi yapabileceğini kabullenmeyi bilsin. Toplumun verdiği değil kendi aklınla bir kadına yaklaşmayı bilsin. Namus kavramı yalnız kadınlar için değil insanlar için olduğunu bilsin.
     Belki de bir tek kadın erkek değil, karşındakinin insan olduğunu bilsin, yeter...