16 Mayıs 2013 Perşembe

Taraftar olmak kolay, adam olmayı becerebiliyor musun...?



   

         Fenerbahçeli bir anne olarak, oğlumun Fenerbahçeli olmasını istedim hep. Ben de her kız çocuğu gibi babasına hayran bir çocuktum ve rahmetli babacığım da Fenerbahçeliydi. Maç seyrederken tv'yi 20 dakikada bir kapatıp, kalbinin normale dönmesini bekleyip, tekrar açacak kadar heyecanlı bir taraftardı. Yendi, yenildi ama hayatım boyunca hiç bir arkadaşıyla ya da bir ortamda karşı takımı tutanlarla birbirlerini kızdırırken belden aşağı vurduklarını, aşağıladıklarını duymadım. Belki de bu kadar saygıya hayranlıktan ben de Fenerbahçeli oldum.
        Gelelim bugüne. Facebook dediğin, doğum günlerini kutladığın, bayram tebriklerini beğendiğin, acılarını paylaştığın, resimlerine bakıp mutlu olduğun ve arkadaşım dediğin insanların olduğu sayfaya. Her şeyini paylaştığın arkadaşlarını, farklı bir takım tuttuğu için bu kadar aşağılamayı HAK ETTİĞİNİ düşünenlere hayretler içinde bakıyorum. Onlar sayesinde hiç kullanmadığımız ''a'' harfinin ekürisi olan ''q'' harfini popüler hale getirdik, artık alfabe 30 harf oldu. Aynı takımda olmadığın birini bu kadar tahrik etmenin, arı kovanına çomak sokmanın hırsını anlamış değilim. Bu derece hırsla yazanların Burak Yıldırım'ı öldürenlerden ne farkı var? Bu kadar maç öncesi ve sonrası ortalığı galyana getirmeye kimsenin hakkı yok. 
        Birini kızdırabilmek de espiri gibi zeka gerektirir, yaratıcılık gerektirir, bunlar yoksa mecburen iki harfi yan yana yazmak yeterlidir...! 
         Konu birlik beraberlik, ülke,vatan ,bölünmezlik dediğinde kurt kesilen herkes, iki çubuk yan yana geldi mi çakala dönüşebiliyormuş. Ne acı. Hangi birlik beraberlik?  
         Amerika yanlış yolda, pkk ile bizi böleceğine her hafta bir derby koysun, iki üç provakatör, bir kaç senede ülke diye bir şey kalmaz. 
        Hangi takımı tutacağına bir türlü karar veremeyen oğluma söylediğim gibi; taraftar olmak kolay, hayatın renklerini seçmek senin elinde. Sen önce adam olmayı öğren, insan olmayı bil annecim...

5 Mayıs 2013 Pazar

Ben sizin hakkınızı nasıl öderim?





     7. kez kutlamasını yapacağım anneler gününe bir hafta kaldı neredeyse. Bugün de teyzeler gününü kutlamamın 16. senesi. İkisi arasında bir fark var mı diye düşünürsek kişiye göre değiştiğini biliyorum, ama benim için hiçbir farkı yok. Her ne kadar çocukların ikisi de, diğeri için ayrım yaptığımı söylese de, bende yerleri ayrı, aşkları aynı.

    Teyze olarak pimpirik, evhamlı ve düşkün bir teyze oldum, ama onun sayesinde daha tevekkel olmayı, sabretmeyi, küçüğe de sevgi kadar saygıyla yaklaşmayı öğrendim. Onun sayesinde, kardeşinde daha tecrübeli oldum. Ben çok şey öğrendim çocuklarımdan ve hala da öğrenmeye devam ediyorum.

    Anaların hakkı ödenmez sözüne çok katılan bir anne değilim. Tamamen kendi fikrim. Dünyaya gelme sebebi sadece kendi isteğim olan bir çocuktan, yaptıklarımın karşılığını beklemek haksızlık olur diye düşünüyorum. Ne hak iddia ettiğimiz hakkında da en ufak bir fikrim yok. İsteyerek 9 ay taşıdım hala daha yanlarındayım ve elimden geldiğince de istedikleri kadar arkalarında, yanlarında, uzaklarında nerede isterlerse orada durmaya hazır bir anneyim. Hayatımın tam merkezinde olmalarına rağmen, ömrümün geri kalanını onlara göre yaşamıyorum. Kendime ait de bir hayatım var. İleride, yaşlandığımda çocuğumun bana baktığı ve ilgilendiği ile ilgili hiç bir hayalim yok. O yüzden ''hayırlı evlat'' takıntısı ya da beklentisi olan bir anne de değilim ben. Ne kadar az misyon yüklersem çocuğuma o kadar rahat ve mutlu olur. Bizi değil, kendilerini mutlu etmeyi bilsin istiyorum çocuklarım.

      Çocuğum olana kadar bana anneliği yaşatan çocuğumun,  9 ay, içimde mutluluğun  büyümesini yaşatan oğlumun, hiç karşılıksız, hayatını verecek kadar sevmeyi öğreten, her sabah Tanrıya şükretmemi sağlatan çocuklarımın ben hakkını nasıl öderim, işte  onu hiç bilemiyorum.

      Anneler günümüz kutlu olsun...
   

    7