Yeni dünya ile eski dünya arasında sıkışıp kalmış bir neslin çocuğu olarak, ne annemin gözüne girebildim ne de çocuklara yetişebildim.
Evde yapılan herhangi bir işten bahsettiğimde annem hiç üşenmeden tozlu raflardan hiç toz tutmayan plağını çıkarır ve başlar ''Sen bizim zamanımızda görecektin işi, o zaman kadın madın da yok, şimdiki gibi bulaşık makinesi, çamaşır makinesi yok, biz bezleri bile kaynatırdık'' uzun havasına. Uzun hava gerçekten uzun bir hava olurdu, çünkü anlat anlat bitmez o devrin ızdırabı. Ne yaparsam yapayım o zaman kadınlarının takdirini kazanamıyorum. Sabahları gösterilen kadın programlarını ''sevmiyorum'' dedim diye ''Bir türlü kadın olamadın da ondan'' dedi. Ağzım 10 sn. kadar açık kalmasına rağmen ''Neden'' diye sormaya cesaret edemedim...
Evdeki ergenin dilinden anlamak annenle anlaşmak kadar zor. Teknolojiye doğmuş bir ergenin anlattıklarını bazen anlamıyorum ve soru sormak gafletinde bulunuyorum, işte o an bir bakışı var ki, ben bu bakışı tanıyorum. 20 sene önce rahmetli babamın televizyona yapışmış halime ''ne buluyorsunuz kızım bu zenci adamda ?'' diye sorduğunda M.Jackson'ı tanımadığı için, dünyadan bir haber olduğunu düşündüğüm babama attığım ''Yazık'' bakışıdır. Babam anca Amerika'da ki bir şarkıcıyı bilmezdi, ben şimdi, 15 yaş dünyasından bi haberim neredeyse. 15 geçtim, 5-6 yaş trendi Wii denen oyunları bile beceremiyorum. Ve 5 yaş daha acımasız bir dürüstlük abidesi ''Çok beceriksizsin anne ama üzülme seni seviyorum.''
Anladım ki biz ayrı zamanların, ayrı dünyaların insanıyız. Ortak paydamız yok gibi. Gibi diyorum çünkü 3 neslin tek ortak paydası var o da Ajda Pekkan, dolayısıyla yapacak da fazla bir şey yok o zaman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder