6 Ekim 2011 Perşembe

Dokuz yaşında bir kızım var benim...


      Hayatı anlamak mı zor, yoksa ufacık gözlere bunu anlatabilmek mi?
      
      Bir kızım var benim daha dokuz yaşında. Aklı her şeye eriyor ama ne hayatı biliyor ne insanları. Hatalar yapıyor ve üzülüyor. Ama o da anlayacak hatalar sayesinde ders almayı ve dersler sayesinde hata yapmaktan kurtulmayı. Birgün o da bu çembere girecek nasılsa.
       Beni yoran her seferinde üzülüyor olması. Sessizce kabuğuna çekiliyor olması. Benim bile dokunamıyor olmam. Ama gün geliyor küçük dizlerinde eskisi bile kapanmamış yaralarla bir çiçeğe, bir kahkahaya tav olup gün ışığına çıkıyor. Yeni umutlarını takıyor lüle lüle saçlarına, dalıyor yeni oyunlara. Saklanıyor önce, sonra bulunmanın sevinciyle küçük ellerini dayıyor duvara, sayıyor ona kadar. Her döndüğünde birini bulacağından emin olarak.
       Emin olmanın gereksizliğini anlayana kadar.
      
       Kızım kadar iyi olamıyorum ben, hatta kötüyüm. Yüzündeki mutlu ifadeyi alıp, kapanmamış yaralarını gösteriyorum, hatırlatıyorum acılarını ve belki de yarın yaşayacaklarını. Aslında biliyorum ki kapıdan çıktığında çiseleyen yaz yağmuru, eski tozlarla birlikte benim öğütlerimi de toprağa serecek. Yine bakakalacağım, kızımın mavi beyaz çizgili ayakkabılarının altında kalan korkularıma.  Oturup bekleyeceğim camın önündeki koltuğuma ve hazır tutucağım kollarımı ağlayarak gelecek küçük kızıma.
       
      Küçük ama aklı kocaman bir kızım var benim. Gel git dönemlerimde büyür benim kızım. Fırtına öncesi sessizliği tanır, gelen bulutların rengini bilir. Neden geldiğini bilmediği fırtına öncesi kendini bir yere atar ve yok olur.  Beni nasıl bitirdiğini bilir, tıpkı ortada kalırsa bir dalganın onu alıp uzaklara, dönülmez kıyılara bırakacağını bildiği gibi. Fırtına koparken aklıma bile gelmez küçük mavi bez ayakkabılar. Kökü olmadan  büyüyen ağaçlara, köklü olduğu halde dayanamayan ağaçlara şaşarım ben. O bir köşede kocaman açılmış gözleriyle hiç bir anlam veremez olanlara, yaşadıklarımdan habersiz, benim için bunun olağanlığına.


      Her fırtına sonrası güneşle mi gelir yoksa güneşi kendi mi getirir küçük ceplerinde bilmem. Bitişimden habersiz yeni fidanlar taşır kucağında benim kızım. Ekelim diye bakar gözümün ta içine. Ekeriz fidanları, dinlendirip bahçemizi. Bir yanımızda umutlar, benim yanımda korkularım. Dizlerimizde dünler, ceplerimizde yarınlarımız.
      
       O kapıya koşar bana görünmeden, ben fidanları sularım bana bile farkettirmeden.
      
       Hayatı anlamak zor.
       İnsanları tanımak zor.
       Dokuz yaşında bir kıza anlatmak çok zor.
       Hiç büyümeyeceğini bildiğin bir kıza anlatmak daha da zor.
       Hele bir de o kızla aynı bedeni paylaşıyorsan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder